Biz Kimiz

Psikolog Çağla Altıntaş kimdir?

Ege Üniversitesi Psikoloji anadal bölümünden 2012 yılında mezun oldu. Okul yıllarında kendi hayal kurma ile ilişkili sorunlarına bir açıklama getirecek tanım ve araştırmalar henüz literatürlerde yer bulmadıysa da, uzmanlığını bu ve ilişkili sorunlarını anlamak ve çözmek amacıyla kullandı ve başarılı oldu. Eğitimi sonrasında, ağır zihinsel ve ruhsal rahatsızlıkları olan yetişkinler için bir bakım merkezinde psikolog olarak, işitme engelliler eğitim merkezinde psikolojik danışman olarak, Altın Nokta Körler Derneği’nde gönüllü danışman olarak, Bursa Büyükşehir Belediyesi sosyal hizmetlerine bağlı bir kurumda yatağa bağlı hastalara ve yakınlarına danışman olarak çalıştı. Takip eden yıllarda özel sektörde yönetici ve insan kaynakları sorumlusu olarak çalıştığı sırada, Maladaptif Hayal Kurma kavramının duyulduğunu, cevap arayan kitlelerin bir isim altında toplandığını fark etti ve profesyonel ilgisini tekrar bireylere yardım üretmeye yöneltti.


2020 yılından itibaren, insanlık olarak, yaşam tarzlarımızda ve perspektifimizde yaşadığımız devrimler, bizi Özgür Düş’ün vizyonunu da geliştirmeye yöneltti. 2022’den beri aynı zamanda ressam olarak sanata hayatında geniş yer vermeye başlayan Çağla Altıntaş, Özgür Düş’ün sunduğu şemsiye altında bu “Yaratıcılık” fenomenini disiplinler arası bir bakışla inceliyor.

Psikolog olarak Çağla Altıntaş:

“Sayın meslektaşlarım ve sevgili hayalperestler,

Ortaokul sıralarında hayal gücümün hayatımı sabote etmeye başladığını fark ettiğim yıllarda, bu sorunla baş etmekte tamamen yalnızdım. Yardım istediğim profesyoneller ya bunun bir sorun olduğunu kavrayamıyorlardı, yada bana sunabilecekleri bir çözümleri yoktu. Tam o sıralarda ilk kez literatürde adı geçen ‘Maladaptif Hayal Kurma’ kavramı yıllar sonrasına kadar fark edilmeyecek ve hak ettiği ilgiyi görmeyecekti; benim yardımıma da yetişemeyecekti.

Biraz şans, biraz da biz maladaptif hayalperestlerin seyrek yakaladığı sorun çözme kararlılığıyla, sorularımın cevaplarını kendim bulmak için psikoloji eğitimine yöneldim. 2005 yılında akademik içerikleri taramaya başladığımda, söz konusu ilk makale, benim gibi acemi bir öğrencinin karşısına çıkmayacak kadar ücra bir köşedeydi, hâlâ doğru kişilerce fark edilmeyi bekliyordu. Kendi sorunumu tanımlayabilen, başka örnekler gösterebilen hiçbir kaynak bulamadım. Literatürdeki hayalgücü ve hayal kurma ile ilgili içeriklerin seyrekliğine bakılırsa, benden başka kimsenin hayal dünyası gerçek yaşamını yutmaya çalışmıyor olabilirdi.

Sorunu kendime has olarak ele aldığım, eğitimimin sunduklarını zorlukla durumuma uyarladığım, öğrenci acemiliğiyle, el yordamıyla kendi çaremi üretmeye çalıştığım, ama sonunda beni ışığa götüren o zor yılları unuttuğumu sanıyordum. 2020 baharında kendiliğinden oluşmuş olan destek komünitelerini ilk kez fark ettiğimde, o karanlık dönemin anıları ve geçmişte kalan duyguları zihnimin derinliklerinden tekrar kendini gösterdi. ‘Sonunda sorunumun adını biliyorum!’ diyerek gruplara katılanların yaşadığı rahatlamayı nasıl da aradığımı hatırladım; ‘Bugüne kadar kendimi yapayalnız, diğerlerinden saklanan bir ucube gibi hissediyordum.’ diyenlerle paylaştığım yalnızlığı ve aşağılık duygusunu hatırladım; ‘Asla hayatım hayal ettiğim gibi olmayacak’ diyenlerin umutsuzluğunu, durmadan dibe çeken depresyonunu hatırladım; çaresizce, umutsuzca soruların cevaplarını arayanlarda kendi gençliğimi gördüm… Ve o cevapları parça parça söküp bulduğum günleri bir de geriye bakarak değerlendirdim. Ve tarif edilemez büyüklükte bir umut ve sorumluluk duygusuyla fark ettim ki, bugünlerden sonra hiç kimse, benim geçtiğim karanlık yoldan yalnız ve yardımsız geçmek zorunda kalmayabilir!

Hala gidilecek yolumuz var, ama o yolu görebiliyoruz. Ruh sağlığı profesyonellerinin tabandan büyüyen talebi fark etmesi, tanı kitaplarında bu önemli sorunun yer bulması sadece zaman meselesi. Bu müjdeli günleri getirdikleri için, başta Eliezer Somer olmak üzere, araştırmalarını tam hız sürdüren tüm akademisyenlere, bu nesillerdir görmezden gelinmiş sorunun fark edilmesi için kahramanvari kararlılığını ve emeğini ortaya koyan Jayne Bigelsen’a içtenlikle teşekkür ediyorum.

Hayallerimizin de gerçekliğimizin de umut dolup taştığı günlere, sevgiyle,

Çağla Altıntaş”

Sanatçı olarak Çağla Altıntaş:
“Sevgili Okuyucu,

2020 yılında Özgür Düş’ün temellerini attığımızda, dünyanın içinden geçmekte olduğu krizin ruh haline herkes gibi bizler de yakalanmıştık. Dünyanın pek çok yerinde yankılanan yardım dileğini tekrarlıyor, bir şeylerin yolunda olmadığı varsayımının altında yaratıclığın hastalıklaşmış boyutuyla ilgileniyorduk. Özgür Düş çatısı altında yaptığımız üretimlerde maddi bir gelire ulaşma amacımız bile yoktu. Tamamen insanlığa hizmet amacıyla hareket etmiş olduğumuzu söylemekte beis görmüyorum. Pandeminin sağlık profesyonelleri arasında bir fırtına gibi esen sorumluluk duygusu bizi de avcuna almıştı kuşkusuz.

Aradan geçen yıllar hem MD kavramının ortaya ilk çıkışının getirdiği acemi heyecanını söndürdü, hem de konuya yeni bir perspektifle yaklaşma fırsatı veriyor. Özellikle MD diye grupladığımız yaşantıların pek çok evresinden geçmiş ve şimdi bu yaratıcılığı meşru sanat alanlarında sergileyebilen bir sanatçı olarak, MD’nin iyileşme ve hayata entegre edilmesi konularında inancım ve umudum eskisinden de güçlü.

Sanata daha da özenle sarılmak, bir perspektif değişimi olduğu kadar bir rol değişimi de benim için. Zaman zaman “Gençlere verdiğim tavsiyeyi kendim takip ettim” diyerek bu değişimi açıklıyorum. Kulağa güzel bir tınısı var. Ve gerçeğin çok yüzeyde bir açıklaması elbette. Üretmeliydim, ürettiğimi görmeliydim, sentezlemeliydim, yapabildiğimde göstermeliydim, doğurmalıydım; bu itkinin kendinden başka bir nedeni yok. Bu durumun zihni hayalgücünün kıvrımlarıyla iç içe çalışan insanların kendi kendilerini açıklayan ve meşru kılan varlığından bir farkı olmadığını düşünüyorum.

Yıllar içinde MD’nin DSM’ye dahil edilmesi meselesine bakışım da değişti. Bıugünlerde hala kitaba girmesini savunsam da, bir süre sonra çıkarılmasını da öneriyor ve öngörüyorum. Psikoloji hala genç bir bilim ve yaratıcılıkla aslında yeni karşılaşıyor sayılır. İçerik üretiminin patladığı, sadece insanların değil yapay zekaların bile ortamımıza içerik pompaladığı bu yıllarda, şu yada bu gerekçeyle yaratıcılığı ve hayal gücünü konuşmamız hiç şaşırtıcı değil. Pandemi döneminde popüleritesi yükselen bir konunun bu dönemde hastalık bağlamında ele alınması da bana sürpriz görünmüyor. Evrilmekte olan, yıllara ve onyıllara yayılacak bir içsel diyaloğun ortasındayız: Nedir bu Yaratıcılık? Ellerimizdeki bu güç nedir ve bize neler yaptırtıyor? 

Bir yandan bu soruların akademik çevrelerin katı ifade formlarında da şekillenmesini sabırla beklerken, MD kavramıyla ilk özdeşleşen nesiller olarak, bu konularda bizleri söz hakkına sahip buluyorum. Özgür Düş Platformu bu vizyonla, deneysel bir girişime dönüşüyor: ihtiyaç içindekine yardım sağlayan, umutsuza umut ve teselli üreten bir grup bilgi derlemesinin ötesine uzanıyoruz. Yaratıcılığın hem incelendiği, hem pratik edildiği, hem kutlandığı, hem ehlileştirildiği bir yer olma umuduyla hareket ediyoruz.

Gelecekte yapabileceklerimize dair pek çok umutlu planım ve arzum var. Hayat izin verirse, sizlere vakti geldikçe bunlara aktif katılma fırsatlarını sunmayı ve sizleri de Özgür Düş’ün macerasında bir parça olarak görmeyi umuyorum.

Sevgiyle,

Çağla Altıntaş”